11 Ağu 2008

Ahmet Hakan: Turkcell yönetimiyle Recep İvedik zirvesi

Türkcell yönetimiyle Recep İvedik zirvesi

Ahmet Hakan

BİR süre önce...
"Recep İvedik" filmine kıl olduğumu...
Bu filmin zekáya hitap etmediğini...
Değil 5 milyon, 10 milyon kişi izlese bile durumun değişmeyeceğini...
Bu filmin "doğal müşteri kitlesi" ile hiçbir işimin olmayacağını...
Şahan Gökbakar’ın benim gibileri de ikna etmek için çaba sarf etmek yerine kendi "doğal kitlesi" ile yetinmesi gerektiğini...
Buna karşılık, "Turkcell bile bizi seçti, sen ne konuşuyorsun ağa" denilecekse, Turkcell’i de fırlatıp atabileceğimi falan yazmıştım...

Yazdıklarım üzerine...
Turkcell’den aradılar... "Tanışıp konuşabilir miyiz?" dediler... "Hay hay" dedim...
Randevulaştık ve buluştuk...

* * *

Üç dinamik Turkcell yöneticisiyle önce "peşrev" kabilinden lafladık...
Ben "Sizin kaç aboneniz var?", "Hedefiniz ne?" falan diye geyik sorular sordum...
Onlar da bana "Gazeteye gidiyor musun?", "Ne olacak memleketin hali?" kabilinden sualler tevcih ettiler...
Baktık, sonunda laf bitiyor, acımasız ve kaygı uyandırıcı sessizlikler oluşuyor...

Sadede geldik...
Önce ben derdimi, olabildiğince kibar, anlayışlı, alttan alan, hırtlık yapmayan bir tarzda anlattım...
Dedim ki:
"Ben çakmam bu reklam falan işlerinden... Ama kanaatimce ’Revep İvedik’ tiplemesi sizin markayı aşağı çekiyor."
Anlayışla gülümsediler...
Sonra da beni kırıp gücendirmemeye gayret ederek, yaptıkları düzenli araştırmaların sonuçlarını koydular masanın üstüne...
Veriler, Tarhan Erdem’in seçim öncesi yaptığı ve herkese inanılmaz gelen seçim anketinin sonuçları gibiydi...

Şöyle ki:
"Recep İvedik" reklamının "farkındalık eğrisi" acayip yüksekmiş... Halkımız bayılıyormuş bu reklama... "Beğeni eğrisi" ise zirvede imiş...
Ben bir umut, "Peki ya AB grubu? Onlar ne diyor bu işe?" diye sordum.

Yanıtı
alınca seçim gecesi sonuçlar açıklandığında Tuncay Özkan’ın suratında hangi ifade oluştuysa, benim suratta da benzer bir ifade oluştu...
Efendim, AB grubu, yani burjuvamız bile Recep İvedik hayranı imiş...

* * *

Yapacak bir şey yoktu... Son kozumu da kaybetmiştim...
Tam Veli Küçük Paşa’yı arayıp, "Paşam tankların paletlerini ne zaman göreceğiz?" falan diye soracaktım ki...
Paşa’mızın kodeste olduğunu anımsamayayım mı?
O günden beri "Çekip gideceğim ulan bu memleketten" diye sayıklayıp duruyorum.

Hiç yorum yok: